top of page

İznik Civarındaki Tarihi Yapılarla ilgili Görsel ve Yazılı Rapor

  • Yazarın fotoğrafı: Gülşah Edeş
    Gülşah Edeş
  • 25 May 2020
  • 10 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 Tem 2020


HAZIRLAYAN:

Zeynep Beyza Büyükçınar

İZNİĞİN KONUMU

Bursa il sınırları içinde yer alan , dünyada eşine ender rastlanan ve bütünüyle açık hava müzesi olan İznik, M.Ö 316 yılından bu yana tanıklık ettiği tarihiyle mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında gelmektedir.

İZNİK TARİHİ

İznik'in tarih öncesi çağlardan beri iskan gördüğünü ve çok eski bir tarihte kurulduğunu çevresindeki Prehistorik buluntulardan ve yörede bulunan bol miktardaki höyüklerden anlaşılmaktadır. İznik, Makedonya Kralı Büyük İskender'in kumandanlarından Antigonius Monophthalmos tarafından M.Ö. 316'da kurulmuştur. Bu çağın geleneklerine göre, kurucusu Antigonius nedeniyle de "Antigonia" adını almıştır. Daha sonra Lysimakhos M.Ö. 301’de Antigonius’u mağlup etmiş ve şehre karısının adı olan Nikaia ismini vermiştir. Ardından Bityhnia Kralı Zipoites tarafından ele geçirişmiştir. Bu süre zarfında da Roma İmparatorluğu ve Nicaia Bithynia Krallığı arasında bir savaş çıkmış sonucunda Roma ordusu bu savaşı kazanmıştır.

Şehir M.S 259 yılında Gotların saldırısına uğramıştır. Bunun üzerine Romalılar güçlü surlar inşa etmişlerdir. Şehri 4 ana tali kapısı bulunan 4970 m uzunlunğunda bir sur ile çevirdiler.Ardından Roma imparatorluğu Batı ve Doğa Roma olarak ikiye ayrıldı ve İznik sonrada Bizans adını alan Doğu Roma imparatorluğu sınırları içerisinde kaldı.

1071 yılında Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın Biza ordularının Malazgirtte yenmesinden sonra Selçuklu Devleti başkentini İznik yapmıştır. Adını Nicaea’nın izi anlamında İznik olarak değiştirdi. Daha sonra İznik Haçlılar tarafından ele geçirildikten sonra tekrar Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde hep fethedilmek istenilse de ancak Sultan Orhan Bey zamanında 1331 tarihinde fethedildi. Böyle İznik baştan imar edildi. Birçok cami, medrese, han, hamam vs. yapıldı. Fakat İstanbul’un fethinden sonra İznik’in önemi azaldı.

Sonuç olarak; çeşitli dönemlerin askeri, siyasi, dini, sosyal ve kültürel yaşam biçimlerini bize yansıtan birçok uygarlığın kalıntılarını günümüze taşıyan ve buram buram tarih kokan İznik, yoğun imar faaliyetlerine sahne oldu ve kentte çok sayıda abidevi yapılar inşa edildi. İznik her dönemden devraldığı mimari mirası ile bir açık hava müzesi niteliğini hala korumaktadır. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının arkeolojik ve etnografik kalıntılarıyla bütünleşmiş durumdadır.

İZNİK’TEKİ BAŞLICA TARİHİ YAPILAR

· Yeşil Cami

· İznik Ayasofya Cami

· Süleyman Paşa Medresesi

· İznik Müzesi

· İznik Kalesi

· Antik Tiyatro

· İznik Surları

· İznik Gölü Altındaki Bazilika

· Hacıözbek Cami

· Eşref-i Rumi Cami

YEŞİL CAMİ-BURSA (1378-1391)

ree

Fotoğraf-1, Iznik Yeşil Camii ( https://www.bursa.com/wiki/Yesil_Camii_Iznik)


İznik’in doğusunda, Lefke Kapısı yakınında bulunan Yeşil Camiyi Çandarlı Hayrettin Paşa adına Mimar Hacı Musa 1378–1391 yılları arasında yaptırmıştır. Caminin yapımına Çandarlı Halil Hayrettin Paşa tarafından başlanmış, Onun ölümünden sonra oğlu Ali Paşa 1391–1392 yıllarında tamamlamıştır. Erken Osmanlı mimarisinin en önemli yapılarından olan Yeşil Cami, tek kubbeli, merkezi camilerin gelişmiş örneklerinden biridir. Kare planlı caminin önünde iki mermer sütunlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır.

Son cemaat yeri sütunları birbirlerine ve duvar uzantılarına yuvarlak kemerlerle bağlanmıştır. Bu sütunların 1 m. arkasında birer tane başlıklı sütun daha bulunmaktadır. Bu sütunlar birbirlerine kesme taş kemerlerle bağlanmıştır. Bu tür stalâktitli söveler ve çift sütun sistemi büyük olasılıkla Bizans mimarisinden esinlenilmiştir. Revağın üzeri çapraz tonozlu, yüksek sekizgen kasnak üzerine oturmuş kubbelerle örtülüdür. Yanlarda kalan bölümlerin üzeri de ayna tonozludur.

Caminin minaresindeki çini süslemelerinden ötürü Yeşil Cami ismi ile anılmasına neden olmuştur. Ana mekânın kuzeybatı köşesindeki minarenin kare kaidesi üzerinde gövdesi çokgen prizma olarak başlar, yuvarlak gövdeli olarak devam eder, tek şerefe ve konik bir külahla tamamlanır. Minare bir sıra stalâktitli mermerden yarı altıgen şekillerle dekore edilmiştir. İznik’in Yunan işgali sırasında harap edilen cami Cumhuriyetin ilk yıllarında onarılmıştır. Bunun ardından 1956–1969 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce geniş çapta onarılan camiyi bugünkü konumuna Y.Mimar Süreyya Yücel getirmiştir. Bu onarım sırasında minarenin çinileri bütünüyle sökülmüş ve yeni baştan orijinal şekline uygun olarak yapılmıştır.


İZNİK AYASOFYA CAMİ-BURSA (M.Ö 7. yy)

ree

Fotoğraf -2, İznik Ayasofya Cami


Dünya tarihi açısından önemli bir yapı olan Ayasofya mabedi; ilk olarak MS. 7'nci yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilen Gymnasium üzerine Bizans Dönemi'nde bazilika olarak inşa edilmiştir. 11'inci yüzyıldaki depremden sonra yenilenmiştir. Üç sahanlıdır. Orhan Gazi tarafından İznik'in fethiyle 1331 yılında camiye dönüştürülen yapı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. 1935 ve 1953 yıllarında yapılan onarımlar sırasında renkli taşlarla bezenmiş taban mozaikleri ve din görevlilerinin törenler esnasında topluca bulundukları, yarım yuvarlak oturma kademeleri ortaya çıkarılmıştır.

Bir mezar odası duvarında Hz. İsa freski bulunmaktadır. İznik ilçe merkezinde, Bizans Çağı'nda kentin tam ortasında ve iki ana ekseni oluşturan doğu-batı ve kuzey-güney yollarının kesiştiği yerin güneydoğu köşesindedir. Yazılı belgelerde adı ilk kez 11 Ekim 787 günü Patrik Trasios yönetiminde toplanan ve üçyüzelli piskoposla çok sayıda keşişin katıldığı Yedinci Konsül dolayısıyla anılmaktadır.

ree


ree

Fotoğraf-3, Ayasofya Cami İçerisi I Fotoğraf-,4 Ayasofya Cami İçerisi II

Birinci Dönem Yapısı: Olasılıkla 4'üncü - 5'inci yüzyıllar arasında, Roma Çağı'na ait bir (gymnasium)'un taş temellerine oturulmuş tuğla duvarlı bir bazilikadır (Erken Dönem Kilisesi). Kuzey ve güneyinde, taş temeller üzerinde görülen tuğla duvarlar bu dönemden kalmadır. Harç tabakası kalın ve kullanılan tuğlalar iridir. Apsisin iç kısmında da aynı teknikle örülmüş duvarlar bulunmaktadır. Apsisin dış kısmının ilk yapıda üç yüzeyli olduğu ortaya çıkmıştır ki, bu da erken dönem yapılarında görülmektedir. Ana yapıda, batıdan itibaren üç giriş ile üç nefli naosa geçilmektedir. Orta nefin yan neflerden dokuz sütun ile ayrılmış olduğu sanılmaktadır. Doğudaki apsis üç yüzeylidir ve bu dönemde posthophorion hücrelerine rastlanmaktadır.

İkinci Dönem Yapısı: 1065’teki büyük depremde hemen bütünüyle harap olan yapı, daha sonra zemini 1.40 metre yükseltilerek adeta yeni baştan inşa edilmiştir. Dış duvarlar onarılmış ve orta nef duvarları yapılmıştır. Apsis beş yüzlü olmuş, kubbeli postophorion hücreleri eklenmiştir. Bu dönemin yapısında batıdan üç nefli naosa geçilir; yan nefler, orta nefe bir duvar ve ikişer payenin böldüğü üçlü kemer açıkları ile açılır.

Üçüncü Dönem Ekleri: 1331’te Orhan Gazi zamanında İznik’in fethedilmesinden sonra, yapı yeniden yükseltilmiş, nefleri ayıran destekler değiştirilmiş, minare ve mihrap eklenerek camiye dönüştürülmüştür. Ancak günümüzdeki minare kalıntısı bu döneme ait değildir. Gerek bugünkü minare ve gerekse yapıdaki Türk Dönemi'ni yansıtan değişikliklerin büyük bölümünde Mimar Sinan’ın izlerini bulmak olanaklıdır. Bu dönemde üçlü kemer açıklıklarının aralarındaki ikişer sütun kaldırılmış ve bugün görülen büyük kemerlerle, onların arasındaki küçük sivri kemerli açıklıklar yapılmıştır. 1980’li yıllardaki çevre düzenlemesi ve kamulaştırmanın neticesinde Ayasofya’nın etrafındaki yapılar yıkılmış ve etrafı yeşillendirilmiştir. Aralık 2007 tarihinden itibaren ise Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün restorasyon çalışması gerçekleştirilmiştir.


SÜLEYMAN PAŞA MEDRESESİ-BURSA (1335-1359)

ree

Fotoğraf-, Süleyman Paşa Medresesi

İznik’in merkezindeki medreseyi, Orhan Gazi’nin büyük oğlu “Rumeli Fatihi” sanıyla anılan Şehzade Süleyman yaptırmıştır. Yazıt taşı bulunmayan medresenin kesin yapım tarihi belli değildir; 1335-1359 tarihleri arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Açık avlulu ve (U) planlı medresede, bir dershane ile on bir adet öğrenci hücresi bulunmaktadır. Yapının cephe duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüş, bazı yerlerinde devşirme malzeme kullanılmıştır. Revak duvarları almaşık tekniği ile bir sıra taş, üç sıra tuğla örgülü olup sütunları granit ve mermerdir. Yapı aslına uygun onarılmış ve bugün tarihsel el sanatlarına özgü bir ticaret mekanı olarak düzenlenmiştir.


İZNİK MÜZESİ-BURSA (1388-?)

ree

Fotoğraf-6, İznik Müzesi

Osmanlı döneminde Sultan I. Murat tarafından annesi Nilüfer Hatun adına 1388 yılında inşa edilen imaret günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Cumhuriyet döneminde farklı gereksinimler için depo olarak kullanılan yapı, 1960 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. Tarihsel bir yapı olan imaret 14. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden birisidir. İznik ve çevresinden toplanan arkeolojik kalıntılar ve eserlerin sergilendiği İznik Müzesi bahçesinde, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait lahitler, steller, kabartmalar, erzak küpleri, İslami mezar taşları teşhir edilmektedir. Orhangazi ilçesi yakınlarında Bursa’nın temellerinin atıldığı Ilıpınar Höyüğü’nden elde edilen bulguların sergilendiği müze içindeki ara mekânda Prehistorik, Helenistik, Roma ve Bizans çağı eserleri, takı ve sikkeleri teşhir edilmektedir. Müzenin yan bölümlerinde XI.–XIV. yüzyıl seramik malzemeleri ile XV.-XVII. yüzyıla ait İznik çini örnekleri sergilenmektedir. İznik ve çevresinde düzenli olarak yapılmakta olan arkeolojik kazılarda elde edilen çeşitli eserler burada gösterime sunulmaktadır.

İZNİK KALESİ-BURSA (M.Ö 258)

ree

Geçmişi M.Ö. 258 yılına kadar dayanan İznik Kalesi, ilçenin eski yerleşimini çevreleyen yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda surları ile Roma döneminden itibaren güçlü bir savunma yapısı olarak kullanılmış.

Günümüze ulaşmayı başaran İstanbul, Yenişehir, Lefke ve Göl adlı ana girişlerinin dışında yapının bütünlüğünü koruduğu dönemlerde 15 tali kapısı ve 250’ye yakın burcu bulunuyormuş.

Geçmişindeki onarım süreçlerinde sıklıkla kullanıldığı için surlarında eski kent kalıntılarını görebileceğiniz askeri amaçlı yapıda en çok ilgiyi, Lefke ile İstanbul kapılarındaki surlarda bulunan ve M.Ö. 3. yüzyıldaki bir savaşı anlatan kabartmalar çekiyor.

ANTİK TİYATRO-BURSA (M.S 2. Yy.)

ree

İznik Gölü kıyısındaki Antik Tiyatro, Yenişehir Kapısı’na oldukça yakın bir konumda yer alıyor. M.S. 2. yüzyılda Roma İmparatoru Trajanus’un emriyle Bithinya Valisi Plinius tarafından yaptırılan tiyatro, 15.000 kişilik kapasiteye sahip.

Seyircilerin oturduğu kısımların ve arenasına açılan tünellerinin büyük oranda şeklini koruduğu antik yapıda gerçekleştirilen kazılar sonucunda Bizans dönemine ait mezarlık ile Selçuklu ve Osmanlı zamanlarında da kullanılan seramik fırınlarının kalıntıları ortaya çıkartılmış.


IZNIK SURLARI-BURSA (M.S 4. Yy.)

ree

Bithynia Dönemi'nde (MÖ 4'ncü yüzyıl) inşa edilmeye başlanan surlar, Roma ve Bizans dönemlerindeki yeni eklentilerle günümüzdeki şeklini almıştır. İznik’in çevresini beş kenarlı çokgen şekilde kuşatan surlar yaklaşık 4 bin 970 metre uzunluğundadır. Yüksekliği 10-13 metre arasında değişen surlarda, yuvarlak ve kare şeklinde 114 burç vardır. İznik’in iki ana caddesinin kesiştiği noktadan bakıldığında, dört ana kapı görünür.

İstanbul Kapı: Kentin kuzeyinde yer alan İstanbul Kapısı, üç ayrı kapıdan oluşmuştur. Kente dışarıdan girişte esas sura ait olan kapı ile en içteki kapı arasında oval bir avlu bulunur. Dışarıdan girişte ilk kapı ön sura ait olup, iki yanında yarım silindirik kapı kuleleri vardır. Kapı, kuleleri birleştiren dikdörtgen surun tam ortasında yer alır; söveleri, granit sütunlardan oluşturulmuş, üzerine de bir granit sütun yerleştirilmiştir. Bu sövelerin üzerinde yere alan büyük kemer, aslında köşe duvarları üzerine oturmakta olup, söve ile kenar arasındaki boşluk doldurularak kapatılmış bulunmaktadır. Bu ikinci kapının yanında bulunan esas sura ait kuleler üstte ikinci katı oluşturmaktadır. Bunlarda, kubbeli birer hücre bulunmaktadır. Kapının üzeri, içte ve dışta olmak üzere kemelerle birbirine bağla bağlanmıştır. Avlunun sonunda düzgün kesme taşlardan yapılmış üçüncü bir yapı vardır. Bu kapı söveleri üzerinde yüzleri dışarı dönük iki Medusa başı görülür. Bunlar kenti kötü ruhların etkisinden korumak için konulmuşlardır.

Lefke Kapı: Kentin doğu ucunda yer alan kapı, İstanbul Kapısı ile büyük benzerlik gösterir. Aynı tarihlerde yapılma olasılığı güçlü görülmekte, ancak her iki kapı için de kesin bir tarih belirlenememektedir. Büyük olasılıkla önceden avlu içinde iken Bizans Dönemi'nde eklenen yapılarla avlu kapatılmış ve bugün gördüğümüz koridor şeklinde yol olmuştur. Kente dışarıdan girişte iki silindirik kulenin arasında kalın mermer sütunların oluşturduğu üst silmesi ağaçtan olan dikdörtgen kapı yer alır. Kapı üzerindeki kemerin içi örülmüştür. Ayrıca kapının sol tarafında devşirme, yüksek kabartma görünümü veren bir friz vardır. Üzerinde bulunan insan figürleri çok sıkışık olarak gösterilmiştir. Orta kapı kemeri üzerinde içte ve dışta birer yazıt vardır. İç tarafındakinde “Bu surları imparatorluk hanedanı ve İmparator Hadrianus adına ünlü İznik metropolü Cassius’un gözetimi ve denetiminde yaptırılmıştır." dışarıdakinde ise “... senesinde imparatorluğa gönderilen paralar ile kent halkı bu yapıyı yaptırmıştır” bulunmaktadır. Kesme taşlardan üzeri tuğla kemerli bir geçit yer almakta olup, sağ tarafında moloz taş ve tuğla sıralarından bir kule vardır.

Göl Kapı: Kentin batısındadır. Lefke Kapısı'ndan devam eden ana caddenin sonunda, Göl Kapısı bulunmakla beraber, bugün bu kapıdan hiçbir iz yoktur. Sağ tarafındaki kulenin yarısı ayakta, sol taraftakinin ise sadece temeli bellidir. Bu kısmın görünüşü daha çok sur duvarlarının yıkılması ile meydana gelmiş açıklık biçimindedir. Kapı kulesi olarak bilinen kulenin dış kaplaması tuğlalardan, iç kısmı ise Horasan harcı ve birbiri üzerine yığılmış moloz taşlardan meydana gelmiştir. Kaynaklara göre bir arşitrav üzerinde aşağıdaki yazıtın bulunduğu bilinir. "Dindar, bahtiyar ve muhteşem imparator, prokonsül büyük rahip, konsül, vatan babası Caesar Marcus Aurellus Cladius tribün iktidarının ikinci yılında şöhretli elçi ve imparatorun varisi Vellius Macrinus, ile şöhretli hukukçu Sallius Antonius’un gözetimi altında ünlü İznik kentinin surları onartılmıştır."

Yenişehir Kapı: Görkemli İznik surlarının en ilgi çekici kısımlarını, kesme taşlarla Roma Dönemi'nde MS I. yüzyılda yapılmış olan aç kapılar teşkil etmektedir. Yenişehir Kapı üç kısımdan oluşmaktadır. Dıştan kente ilk girişi sağlayan kapı ön sura bağlıdır, batı kısmı şipolyen parçalardan yapılmış olup surla birleşiktir ve doğu kısmı küçük bir surla bağlantılıdır. İç kapıya kare avludan geçilerek ulaşılmaktadır. Bunun da şipolyen antik parçalarla örüldüğü fakat günümüze çok az iz kaldığı belgelenmiştir.



İZNİK GÖLÜ SULARI ALTINDAKİ BAZİLİKA-BURSA (-?)

ree

Fotoğraf-10, İznik Gölü Suları Altındaki Bazilika-Uzaktan Çekim (https://arkeofili.com/aziz-neophytos-bazilikasi-iznik-golunde-tesadufen-bulunan-bazilika/)


2014’te İznik Gölü sularının altında keşfedilen bazilika, İznik Gölü’nün altında bir batık şehir olduğu efsanelerine somut bir kanıt oldu. 600 metrekarelik kapalı bir alanı kapsayan bazilikanın, üç nefli ve Roma dönemi özellikleri gösteren Erken Dönem Hristiyanlık kiliseleriden biri olduğu düşünülüyor. Hatta Hristiyan alemindeki tüm mezheplerin kabul ettiği tek kilisenin İznik’te olduğu biliniyor. Suyun altındaki bazilikanın burası olabileceğini düşünenler de varmış. Şu an hala kazı çalışmaları ve araştırmalar sürdüğünden etrafı dubalarla çevrili.


ree

Fotoğraf-11, İznik Gölü Suları Altındaki Bazilika –Yakından Çekim


HACI ÖZBEK CAMİ-BURSA (1333-1334)

ree

Fotoğraf-12, Hacı Ozbek Cami


Şehrin Lefkekapısı’na giden ana caddenin kenarında, Eşrefoğlu Rûmî Külliyesi’nin hizasındadır. Üç satırlık kitâbesine göre Hacı Özbek b. Mehmed tarafından 734 (1333-34) yılında inşa ettirilen yapı, kitâbesi mevcut en eski Osmanlı eseri olma özelliğini taşımaktadır. Ayrıca bütün mimari özellikleriyle Türk yapısı olduğunu açıkça belli eden Hacı Özbek Camii’nin aslında bir Bizans kilisesi olduğu yolundaki iddia vaktiyle İznik Rumları tarafından uydurulmuş bir söylentiden ibarettir. Fetihten iki üç yıl sonra yapılarak İznik’e müslüman Türklüğün ilk damgasını vuran bu küçük eser, Kurtuluş Savaşı günlerinde Rumlar’ın Türk eserlerine karşı gösterdikleri inanılmaz tahrip hıncını atlatmıştı. Fakat 1950’li yıllara gelinceye kadar her tarafı boş arazi olan İznik’te değer bilmez idarecilerin kurbanı olarak cadde genişletilmesi gerekçesiyle bazı kısımlarını kaybetmiştir.

Cami kare planlı, içten ölçüleri yaklaşık 7,50 m. kadar olan bir ibadethânedir. İlk yapıldığında yanları duvarlarla kapatılmış, iki mermer sütuna dayanan ve üç kemerle dışarıya açılan bir son cemaat yerine sahipti. Fakat sokak genişletme gerekçesiyle bu orijinal son cemaat yeri şuursuzca ortadan kaldırılmıştır. 1935’li yıllarda henüz duran bu iki sütunlu son cemaat yeri ve üstü kısmen aynalı, kısmen beşik tonoz örtülü kâgir son cemaat yeri yıktırıldıktan sonra caminin başka bir cephesine uydurma bir son cemaat yeri inşa edilmiştir.


ree

Fotoğraf-13, Hacı Özbek Cami Planı



EŞREF-İ RUMİ CAMİ VE -BURSA (1469-1470)

ree
ree

Fotoğraf-14, Eşref-i Rumi Cami Fotoğraf-15, Eşref-i Rumi Cami Minaresi

Eşrefzâde veya Eşref-i Rûmî Camii adlarıyla da anılan ve Yunan işgali sırasında tamamen ortadan kalkan caminin ilk yapısından günümüze yalnızca minaresiyle hazîre kısmı ulaşmıştır. Cami, İznik’te yaşamış ve burada ölmüş olan Kādiriyye tarikatının Eşrefiyye kolunun kurucusu ünlü mutasavvıf Eşrefoğlu Rûmî (ö. 874/1469-70) adına inşa edilmiştir. Eski fotoğraflarda Eşrefoğlu Rûmî’nin türbesinin de caminin hemen bitişiğinde olduğu görülmekte, ancak işgal sırasında o da tamamen yıkıldığı için günümüzde şeyhin kabrinden başka herhangi bir izine rastlanmamaktadır. Caminin inşa tarihi ve bânisi belli değildir. Yalnız burada 1485 yılında Fâtih Sultan Mehmed’in eşi Mükrime Hatun tarafından bir cüz okuma vakfının kurulduğu bilinmekte ve bu durum yapının bu tarihten önce yapılmış olduğu görüşüne kesinlik kazandırmaktadır. Cami, büyük ihtimalle Eşrefoğlu Rûmî’nin ölümünden sonra türbe ile birlikte veya türbeden hemen sonra ona yakın bir tarihte inşa edilmiş olmalıdır. Minarenin camiden ayrı ve türbe duvarına bitişik yapılması da aynı ihtimalleri hatırlatmaktadır.

Geçmişte yapılan araştırmalardan ve mevcut fotoğraflarından hakkında bilgi edinilebilen Eşrefoğlu Rûmî Camii’nin uzunlamasına dikdörtgen planlı, düz çatılı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Devşirme dört sütuna oturan beş kemerli, yanları kapalı ve hayli derin bir son cemaat yeri ile dışa açılır. Ortada yer alan kapının iki yanında simetrik olarak altta büyük, üstte küçük birer penceresi bulunmakta ve bunların kapıya uygun düşecek şekilde sivri kemerlerle donatıldıkları görülmektedir. Duvarlar düzensiz taş ve tuğla sıralarıyla meydana getirilmiştir. Yapının iç kısmında sekiz ahşap direk üzerine oturan bir müezzin mahfili bulunmaktaydı. Mukarnaslı kavsarası dışında bütünü ile çini kaplı olan mihrap, iç mekânın en dikkat çekici unsurlarından biriydi. Yapıdan ayrı tutulduğu ve bitişikteki türbenin köşesinde yer aldığı bilinen, halen şerefeden yukarısı eksik ve çelik kuşaklar içine alınmış olan minare, yüksek bir çokgen kaideye oturmakta olup tamamen tuğladan örülmüş silindirik bir gövdeye sahiptir. Gövdesinde ve şerefe altında dikdörtgen ve kare levhalardan meydana gelen çini kuşaklardan başka şerefe altındaki mukarnasların arasına da aynı tarzda çini levhalar yerleştirilmiştir.

Tamamen harap olduktan sonra 1954 yılında cami derneği tarafından basit bir tarzda kâgir olarak yapılan ve aynı yıl ibadete açılan cami günümüzde de kullanılmakta, Eşrefoğlu Rûmî’ye ve yakınlarına ait bazı kabirler de minare ile caminin sağ tarafı arasında kalan açık hazîrede bulunmaktadır.



KAYNAKÇA

 
 
 

Comments


bottom of page